6.01.2013

Evler Evler Evler Tırınım Tırınım*

Dr. Müfit Tümerkan sokaktakini saymazsak hiç bir oturduğum evde 2 seneden fazla yaşamadım ben. Garip bir şekilde her evi bir öncekinden daha çok sevdim ama. Mesela Beşiktaş'taki ev ilk kendi evimdi ve sonunda tesisat sorunu yüzünden dolap kapakları çürümüştü. Lakin o evde, ki 30 metrekare olduğunu belirtmem lazım, 10 kişinin bir koltukta köpek yavrusu gibi sabaha kadar içip, gülüp, shiftlerle uyuduğunu bilirim. Takdir edersiniz ki bu o evin değerini bankerlerin anlayamayacağı bir şekilde arttırdı. Bankerlerin anlamamasının sebebi o evin duvarlarının 5 para etmemesi gerçi. Koltuğu da oradan sonra İstanbul'da her yere götürdüm lakin götürdüğüm yerler koltuktan farklı sebeplerden değer kazandılar.

Tahmin edileceği üzre bu ev değiştirmelerimin çoğu ailemle yaşarken oldu. Kendi başıma yaşama maceram bana bir sürü kitap ve film tüketiminden (tüketmek diyorum çünkü aynı filmleri 10 belki 20 kere izleyerek, günlük konuşmalarımda okuduklarımdan alıntı yapmadan iletişemeyecek kadar aynı kitapları tekrar tekrar okuyarak yaşadım) başka bir şey kazandırmayarak 4 sene sürdü ve ailemin yanına döndüm. Aileyle taşınırken yeni bir yere gidiyorsak daha iyi bir yere gidelim mentalitesinin bir sonucu olarak hep bir diğerinden daha büyük evlerde yaşadım. Süperlerdi. Caddebostan'daki ODAM Beşiktaştaki EVİMin 3 katı kadardı. Bütün eşyalarımın, oyuncaklarımın, aletlerimin ve kitaplarımın sığdığı tek yer oydu ve bir sene kadar orada kalabildim. Kuzenimin teorisi orada bizden önce yaşayanların kızının balerin olduğuydu. Odanın bir duvarını ayna kaplatmayı başka türlü açıklayamamıştık. Benim aklıma daha psikotik senaryolar geldi ama duvarlardaki raflar ahşaptı. Kan man sıçrarsa zor temizlenir türden... Neyse. Bütün bu senaryolarım oda bodrum katta olduğu için. Odaya ulaşmak için beyaz mermer bir koridordan ilerleyip sola dönüp biraz daha gittikten sonra sağdaki kapıyı açmak gerekiyordu. Ev sahibinin garipliğinin bir diğer göstergesi ise 25 cm aralıkla tavana yerleştirilmiş spotlardı. Solaryuma parası yetmemiş olabilir. Muhteşemdi biraz da... Küflendi abi oda. Duvara astığım ahşap maskenin yanağında beyaz bir şey çıktı önce. Sonra o beyaz şey "kıllanmaya" başladı. Afrikalı arkadaşımın yüzünde kıllı bir ben çıkmış gibiydi. Ben bu gelişmeler olurken küflenen yastıkların ciğerlerime neler yapmış olabileceğini düşünüyordum. Ki kitaplarımın ne kadar küflenebileceğini hatırlatan yengemle pek sık görüşmüyor olmam da ilginç bir rastlantı (sadece rastlantı.). Oradan çöp torbalarıyla taşındım. Evden çıkarken kitapları saunaya yığıp (evet bizim minder deposu olarak kullandığımız bir sauna vardı evde) kuruyken bi ısıtsa mıydım diye düşündüm ama tabi tahmin edebileceğiniz üzre bu bir sonraki evde kitapları yerleştirirken oldu. Geç biraz...

Neyse efenim şimdi Kanada'ya geldik. Ev bulmak kolay ama evin seni kabul etmesi zor gibi bir durum var. Başvurunu beğenirlerse mülakata falan giriyorsun. Başvuru ise eski ev sahibinden referans iş, yerinden maaş bilmemnesi, babamızın akyuvar sayısı ve 45 dakikalık french kiss gibi şeyler istediğinden tahmin edebileceğinizden (hatta hayal edebileceğinizden) daha zor oluyor. Üniversite veya mastera sadece 1 kere başvurmuşluğum olduğundan okula başvurmak gibiymiş türünden bir benzetme yapamıyorum. Bunların hepsi Kanada'ya gelmeden bir gün önce burada oldukları öğrenilen kişiler yardmıyla anlaşılıyor. Dütdüt'ün (anneannem) üst kat komşusunun oğlunun Toronto'da olması gibi. Başka bir arkadaşım da gelmeden bir gün önce burada bir kuzeni olduğunu öğrenmiş. Bu insanlar kefil oluyorsa iş baya kolaylaşıyor. Mesela bizim kefilimiz 70 yaşında adam olduğu için öpüşmek istemediler.

Lakin kıçım rahata erdikten sonra bendeki craigslist ve kijiji taramaları durmadı. İskoçya'dan arsa alıp Laird (İskoç Lordu) ve Lady olduk. Madem taşınmıyoruz sky is the limit diye bakınmaya geçişim ise Pınar'ın teallam tepkilerini arttıdı.

AMA ada buldum yaa...

Emlak fiyatlarını az biraz biliyorum. Buradan ev alacağıma (o kadar para veriyosak köpek de isterim diye ev yoksa apartmana burun kıvırmıyorum. yazının bu noktasına kadar evi benim güzelleştirdiğimi anlattığımı anlamadıysanız bu size bir iyiliğim olsun.) Gider Montreal'de üstünde ev olan ada alırım. Soğuk biraz gerçi ama olsun 2 tane köpek alırım.

Yaa Beşiktaş'taki evde piyangodan para çıksın 5 ev alırım birinin kirasıyla emlak vergisini öderim diğerleri benimdir diye düşünürken şimdi ne oldu. Artık daha olgun biri olduğum için (tamı tamına 7 yaş) bu hayallerim daha gerçekçi. Artık piyangodan para çıksa 3 ev alırım... Şaka lan şaka. Artık piyangodan para çıksa diye hayaller kurmuyorum. Zaten burada çıkınca 50 Milyon dolores çıkıyor. Vergisini versem şımarırım gerçekten. 25 milyon vergi verdim la bi seferde diye...

Raz nerede diye sorarlar. Adasında oturuyor arada bir gelenlere o ay milletvekili maaşlarının birazını ben vermiştim diye böbürleniyor dersiniz.

*: becerebilir misiniz bilmiyorum ama emel sayın'ın eller eller eller şarkısıyla okuyunuz. ya da okumayın hadi yazıyı okuyun. zaten durduk yere yazının kıçına dikkat çektim... nıç...

1 yorum:

  1. abi süper olmuş ama yazının sonuna gelince gördüm emel sayın elller ellerini:)9 bu araada istek parça alıyormsun ::)nneyse parası verririsiz ne de olsa adıımız gazeteye çıktı:)

    YanıtlaSil