Artık benim de biraz politikaya "atlamam" gerektiğine karar vermiş bulunmaktayım. Oturduğum yerden yapabileceğim tek şey fikir vermek olduğu için doğala özdeş davranacağım.
Çok uzatmadan giriş yapıyorum ki gözünüz korkmasın. Zaten 3 tane var şimdilik...
Hökümata tavsiyelerim şunlardır:
1) Üniversitelerde Roma Hukuku yerine Roman Hukuku okutulmaya başlansın. Canı yananlar dışında kimsenin hak hukuk gakguk iplediği yok zaten. belki böylece en azından eğlence çıkar. Birileri göbek atar. Hatta para mara yapıştırılır ekonomiye "hareketlenme" gelir.
2) Dükkanlarda kağıt mendil satışı yasaklansın. Sadece 11 yaş altı bunları satabilsin. Bu şekilde ileride karşılaşacağınız çocuk yaşta işsizlik sorununun önüne geçmiş olursunuz. Ayrıca ortalıkta koşuşturup yaramazlık yapmazlar. Üstelik turistlerin de çevresi çocukla dolacağından adamların istenmeyen şeyleri görmesini engellemek için de zaman yaratılmış olur.
3) tüpütaka (saygıda kusur etmem) emredin beyaz kına yapsınlar.
Sorgu ve kaygılarımla.
Not: Biraz Yılmaz Özdil havası var yazıda ama şekli değişik (biz gene teyşik diyelim. İlle de Roman olsun. İster çamurdan olsun)
23.10.2014
6.06.2014
Gözyaşlarım Ankh-Morpork gibi...
Ank-Morpork, Sir Terry Partchett'ın 1983 senesinde yazmaya başladığı Discworld serisinde yer alan en büyük şehrin ortasındaki nehrin adıdır. Ortasında durarak birleştirdiği ikiz şehirler Ankh ve Morpork'un birbirlerine düz yol yerine köprülerle bağlanmasına sebebiyet vermesine rağmen tam anlamıyla akmaz. Bu yüzen ilk cümlede "içinden geçer" demek yerine ortasındadır demeyi daha uygun gördüm. İkiz şehirlerin lağımının dışında, kıyısında yer aldığı Circle Sea'ye oldukça yüklü miktarlarda toprak taşıdığından üzeri 2-3 cm derinliğinde su olan pis, kokulu ve bir ceset kadar hayat dolu bir bataklık gibidir. Bir şekilde burada balık tutmaya karar verebilecek kadar kafanız karışıksa ve "birileri" size gülümsemişse, tuttuğunuz balık sudan çıktıktan sonra büyük basınç farkı sebebiyle patlayacaktır. Şayet patlatmadan gözlemleyebilirseniz (ki bu ya çok hızlı bir şekilde ya da Ankh-Mork'un derinliklerinde ölmeden önce olabilir) bu balıkların elektrik süpürgesi şeklinde olduğunu farkedersiniz.
Ankh-Morpork akmaz. Durmaz da. Oradadır.
Sir Terry Pratchett gazeteciliği bırakıp tam zamanlı olarak yazarlığa geçiş yaptığı zamandan bu yana sadece Discworld serisinden 40 kitap yazdı. Buna diğer yazarlarla ortaklaşa olarak ürettiği Discworld ek kitaplarını da eklersek 50 küsür kitap ediyor. Örneğin Nanny Ogg's Cookbook Discworld'de adı geçen veya karakterlerin "sevebileceği" yemek tariflerini içerirken, Death's Domain sadece Ölüm'ün evi ve çevresinin bir haritası.
Bu serinin en açık özelliği, fantezi literatürü örneklerinden olmasının ötesinde, üzerinde yaşadığımız "Yuvarlak"-Dünya'nın açıkça parodisi olması. Seri içinde Discworld'e sinemanın, posta pullarının hatta Rock and Roll'un gelişine şahit olmamızın yanında, mevcut "teknolojiler"den ikonograf (fotoğraf makinesinin içinde aynalar ve kimyasal reaksiyonlar yerine ressam imp yaşayan kutu hali) ve Dis-organizer (sormayın...) gibi örneklerle de tanıştık.
Ankh-Morpork'un adı geçen dünyanın en büyük şehri olmasının bir sebebi veya sonucu olarak, bu şehirde bütün fantastik ırklardan (Elfler hariç) topluluklar bulunur ve bu topluluklar kendi kültürlerini korurlar. Aynı sokak üzerinde bulunmasa da bir Dwarf restoranında sıçan şiş yiyebilir (heheheh) daha sonra bir Troll barında alkolde çözülmüş amonyum sülfit içebilirsiniz (HAHAHAHAHA!). Bu toplulukların birbirleriyle iletişimi ve bireylerinin birbirleri hakkında düşünceleri, okuyucunun düşünce kalıplarını yıkıp, kişiyi başka şekillerde bakmaya zorlar ve ardışık okunun 5. kitaptan sonra (ki bir seri halinde değildirler) bazen "neden mavi hapı içmedim?" gibi sorular sormaya itebilir.
"Her ne kadar bu dünya dev bir kaplumbağanın sırtındaki 4 filin omuzlarında duran bir disk de olsa ve her ne kadar tanrılar geceleri ateistlerin pencerelerini taşlasalar da bu dünyada fizik kuralları hala geçerlidir." ve ne yazık ki bizim dünyamızda hayat kısıtlıdır. Bu kuralın geçerliliğini ıspatlamak için olmasa da Sir Terry geçtiğimiz yıllarda Alzheimer hastalığının bir türüyle savaştığını açıklamış ve hayranlarını aldıkları her yeni kitabı "Acaba bu serinin son kitabı mı?" diye sormaya itmiştir. Discworld, Sir Terry besin zincirindeki yerine geri dönünce kızı tarafından devam ettirileceğinden, sağlam ellerde diyerek avunabiliriz.
Öte yandan Sir Terry'nin ölümüyle yüzleşmesine şahit olmak, hayranlarında çok garip etkiler yaratmakta ve bu etkiler kendisinin çektiği (ve Youtube'da da bulunabilen) Choosing to Die adlı ötenazi belgeseliyle bambaşka boyutlara taşınmaktadır. Bu "her an gidebilir" hissi ilk var olduğundan beri ise Discworld'e 2, diğer "dünyalar"a ise 2 adet daha eklenti yapmış; bunların dışında Discworld (ki büyüyle çalışmaktadır) ve "Yuvarlakdünya"'nın (ki fizikle "çalışmaktadır") karşılaştırıldığı Science of Discworld serisine ise 1 yeni kitap eklemiştir.
Çocukluk, delikanlılık ve gençliğimin şekillenmesinde bu kadar büyük etkisi olan serinin ve yazarın kitaplarının hepsine sahip olmam pek şaşırılacak bir durum değildir herhalde. Lakin eskiden elime Discworld kitabı geçtiğinde bir günde bitirirken (evet çok hızlı okurum kabul ediyorum ama hikayeler de çok sürükleyici ve akıcıdır) şu anda kütüphanemde açılmamış 2 kitap aylardır duruyor. Sanki ben okumazsam Sir Terry yaşayacakmış gibi bir his var içimde.
Belki sondur diye düşündükçe gözlerim doluyor ama orada kalıyor yaşlar. Akmıyorlar.
Ankh-Morpork akmaz. Durmaz da. Oradadır.
Sir Terry Pratchett gazeteciliği bırakıp tam zamanlı olarak yazarlığa geçiş yaptığı zamandan bu yana sadece Discworld serisinden 40 kitap yazdı. Buna diğer yazarlarla ortaklaşa olarak ürettiği Discworld ek kitaplarını da eklersek 50 küsür kitap ediyor. Örneğin Nanny Ogg's Cookbook Discworld'de adı geçen veya karakterlerin "sevebileceği" yemek tariflerini içerirken, Death's Domain sadece Ölüm'ün evi ve çevresinin bir haritası.
Bu serinin en açık özelliği, fantezi literatürü örneklerinden olmasının ötesinde, üzerinde yaşadığımız "Yuvarlak"-Dünya'nın açıkça parodisi olması. Seri içinde Discworld'e sinemanın, posta pullarının hatta Rock and Roll'un gelişine şahit olmamızın yanında, mevcut "teknolojiler"den ikonograf (fotoğraf makinesinin içinde aynalar ve kimyasal reaksiyonlar yerine ressam imp yaşayan kutu hali) ve Dis-organizer (sormayın...) gibi örneklerle de tanıştık.
Ankh-Morpork'un adı geçen dünyanın en büyük şehri olmasının bir sebebi veya sonucu olarak, bu şehirde bütün fantastik ırklardan (Elfler hariç) topluluklar bulunur ve bu topluluklar kendi kültürlerini korurlar. Aynı sokak üzerinde bulunmasa da bir Dwarf restoranında sıçan şiş yiyebilir (heheheh) daha sonra bir Troll barında alkolde çözülmüş amonyum sülfit içebilirsiniz (HAHAHAHAHA!). Bu toplulukların birbirleriyle iletişimi ve bireylerinin birbirleri hakkında düşünceleri, okuyucunun düşünce kalıplarını yıkıp, kişiyi başka şekillerde bakmaya zorlar ve ardışık okunun 5. kitaptan sonra (ki bir seri halinde değildirler) bazen "neden mavi hapı içmedim?" gibi sorular sormaya itebilir.
"Her ne kadar bu dünya dev bir kaplumbağanın sırtındaki 4 filin omuzlarında duran bir disk de olsa ve her ne kadar tanrılar geceleri ateistlerin pencerelerini taşlasalar da bu dünyada fizik kuralları hala geçerlidir." ve ne yazık ki bizim dünyamızda hayat kısıtlıdır. Bu kuralın geçerliliğini ıspatlamak için olmasa da Sir Terry geçtiğimiz yıllarda Alzheimer hastalığının bir türüyle savaştığını açıklamış ve hayranlarını aldıkları her yeni kitabı "Acaba bu serinin son kitabı mı?" diye sormaya itmiştir. Discworld, Sir Terry besin zincirindeki yerine geri dönünce kızı tarafından devam ettirileceğinden, sağlam ellerde diyerek avunabiliriz.
Öte yandan Sir Terry'nin ölümüyle yüzleşmesine şahit olmak, hayranlarında çok garip etkiler yaratmakta ve bu etkiler kendisinin çektiği (ve Youtube'da da bulunabilen) Choosing to Die adlı ötenazi belgeseliyle bambaşka boyutlara taşınmaktadır. Bu "her an gidebilir" hissi ilk var olduğundan beri ise Discworld'e 2, diğer "dünyalar"a ise 2 adet daha eklenti yapmış; bunların dışında Discworld (ki büyüyle çalışmaktadır) ve "Yuvarlakdünya"'nın (ki fizikle "çalışmaktadır") karşılaştırıldığı Science of Discworld serisine ise 1 yeni kitap eklemiştir.
Çocukluk, delikanlılık ve gençliğimin şekillenmesinde bu kadar büyük etkisi olan serinin ve yazarın kitaplarının hepsine sahip olmam pek şaşırılacak bir durum değildir herhalde. Lakin eskiden elime Discworld kitabı geçtiğinde bir günde bitirirken (evet çok hızlı okurum kabul ediyorum ama hikayeler de çok sürükleyici ve akıcıdır) şu anda kütüphanemde açılmamış 2 kitap aylardır duruyor. Sanki ben okumazsam Sir Terry yaşayacakmış gibi bir his var içimde.
Belki sondur diye düşündükçe gözlerim doluyor ama orada kalıyor yaşlar. Akmıyorlar.
1.02.2014
Olm...
Son zamanlarda Facebook'a bir şeyler yazarken arkadaşlarıma bir şey söylüyormuş gibi yazıyorum. Bu yüzden çoğu olm diye başlıyor.
Yanında Morgan Freeman'ın resmi olan bir yazıyı onun sesiyle okumak gibi bir etki yaratıyor olabilir. Olsun da istiyorum sanırım.
Öte yandan bir noktada onları birleştirip altına yapılan yorumlarla beraber bir yerde insanlara gösterme fikri de aklımdan geçmiyor değil tabi. Hatta en iyi cevap oylaması bile yapılabilir belki...
Böyle böyle piyango işine el atmayı düşünüyorum.
Paralel iş yoĞk!
Sims gibi her işi sırayla yapıcam.
Bu arada masamın üstünü kağıt kapladım. Yani bir rulo kağıt aldım (tek katlı, az emici ve 40 küsür cm) masanın yanına koydum. Doğru anladığınız üzre kağıdı masanın sonuna kadar uzatıp oradan keserek yeniliyorum. Böyle masanın üstüne not alıyor olmak çok eğlenceli. Favorite falan alıyorum buraya. Yakında ikon koyup mnemonic olarak kullanmaya geçebilirim (ama o zaman kağıt dolunca naparım bilemiyorum... öbür tarafa sarmaca rulo olarak belki...).
Hikayeleri de orada başlamaya karar verdim. Madde madde karakter yaratmak çok eğlenceli oluyor. Çizmek için de fena değil ama geliştirilebilir tabi. Şimdilik elimde 3 tane kısa hikaye var masadan çıkan.
Bir arkadaşım (isim vermek istemiyorum) "Oağ! Çok iyi fikir patentini alsana" dedi. İçimden "Oha 2 tane sakızı aynı anda mı çiğniyorsun? Bence bunun kursunu açmalısın!" demek geldi. Geçti.
Yanında Morgan Freeman'ın resmi olan bir yazıyı onun sesiyle okumak gibi bir etki yaratıyor olabilir. Olsun da istiyorum sanırım.
Öte yandan bir noktada onları birleştirip altına yapılan yorumlarla beraber bir yerde insanlara gösterme fikri de aklımdan geçmiyor değil tabi. Hatta en iyi cevap oylaması bile yapılabilir belki...
Böyle böyle piyango işine el atmayı düşünüyorum.
Paralel iş yoĞk!
Sims gibi her işi sırayla yapıcam.
Bu arada masamın üstünü kağıt kapladım. Yani bir rulo kağıt aldım (tek katlı, az emici ve 40 küsür cm) masanın yanına koydum. Doğru anladığınız üzre kağıdı masanın sonuna kadar uzatıp oradan keserek yeniliyorum. Böyle masanın üstüne not alıyor olmak çok eğlenceli. Favorite falan alıyorum buraya. Yakında ikon koyup mnemonic olarak kullanmaya geçebilirim (ama o zaman kağıt dolunca naparım bilemiyorum... öbür tarafa sarmaca rulo olarak belki...).
Hikayeleri de orada başlamaya karar verdim. Madde madde karakter yaratmak çok eğlenceli oluyor. Çizmek için de fena değil ama geliştirilebilir tabi. Şimdilik elimde 3 tane kısa hikaye var masadan çıkan.
Bir arkadaşım (isim vermek istemiyorum) "Oağ! Çok iyi fikir patentini alsana" dedi. İçimden "Oha 2 tane sakızı aynı anda mı çiğniyorsun? Bence bunun kursunu açmalısın!" demek geldi. Geçti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)